• ANA SAYFA
  • 3 Mayıs Üzerine
  • Güneşin Çocukları
  • Tengricilik
  • facebook “Türkçe Adlar” Öbeği
  • Eşsiz Türkçemiz
  • DİNLETİLERİMİZ

Türk

~ Tarih Türkler'de Başlar

Türk

Tag Archives: uç

ÜÇ AY Tuğu

24 Salı Kas 2015

Posted by Türk in Makaleler

≈ 1 Yorum

Etiketler

ay, üç hilal, kün, kürşad baytok, osmanlı, tamga, Türk, tuğ, uç

üçay

1860 yılında batıda yayınlanmış “Horae Apocalypticae” adlı betikde yer alan “ÜÇ AY Tuğu.” Osmanlı’nın kullandığı bu Tuğ, UÇ başlı Tuğların türevlerinden biridir. Türklerin en eski Tuğ geleneklerinden biri olan ve Kurt başlı Tuğlarına da uyguladıkları gibi At kuyruğu bağlanarak oluşturulmuştur. ÜÇ Hilal diye adlandırılan betimleme, UÇ yapısında kullanılan ve bayraklara da bu düşün amacıyla vurulan UÇ betimlemesidir.

  • Kürşad BAYTOK

Paylaş :

  • Facebook
  • Twitter
  • Tumblr
  • Pinterest

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Adana’dan bir bağ UÇmaya varanlar

05 Pazartesi Eki 2015

Posted by Türk in Makaleler

≈ Yorum bırakın

Etiketler

ali, allah, ÖnTürk, ölüm, cennet, damga, gömü, kaz ayağı, kürşad baytok, koşuk, mahmut özkur, mezar, muhammed, oz tamgası, oğuz, salgur, salur, salır, tamga, tanrı, Türk, türkmen, tengri, uç, uç tamgası, uçmağ, uçmağa varmak, yaşam ağacı, yörük, şiir

onturk.org

UÇmaya indik yeryüzüne

ÜÇ kut belirdi göz önüne

Bir tat bir tuz aldık yaşamdan

Ulandık bir Tengri ÖZüne

  • Kürşad BAYTOK
  • Görseller (Kürşad BAYTOK – Mahmut ÖZKUR / Adana ili UÇ tamgalı baş taşlarından bir bağ.)
uc1
uc2
uc3
uc4
uc5
uc6

Paylaş :

  • Facebook
  • Twitter
  • Tumblr
  • Pinterest

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Gömü alanlarımızda yıkımlar bitmiyor

04 Pazar Eki 2015

Posted by Türk in Makaleler

≈ 1 Yorum

Etiketler

adana, alevi, balbal, bediz, belediye, define, definecilik, gömü, güneş, kaya, kün, kürşad baytok, kurgan, lahit, mezar, mezar taşı, muhtar, sanduka, soygun, taş, Türk, türkmen, uç, vandalizm, yaşam ağacı, yörük, yıkım, yıkımcılık

soygun

UÇ başta olmak üzere daha bir çok Türk boyu tamgaları ve Başlıkları, Yaşam Ağacı bedizleri, Balbal türevi başlıklar, taş yığma gömüler ve Türk tarihi açısından çok önemli bedizler yine karşımıza çıkıyor. Başımızı nereye çevirsek, hangi taşı kaldırsak, nereyi eşelesek altından ve üstünden Türklük çağlıyor. – Kürşad BAYTOK

Her ulaştığımız gömü alanında soygun ve yıkım görüntüleri ile karşılaşmak artık çok sıradan bir durum oldu. Adana ilimizin bir köyünde yer alan gömü alanında, taş kütleler ile kapatılmış olan gömüler yapı olarak yalnızca diğerlerinden daha çok göze batıyor olması ve üzerinde imler bulunması nedeni ile uzun süre önce soyulmuş. Kazı yapılmış, kapak taşları sağa sola atılmış, küçük tüneller kazılmış.

Bir çok gömü alanının muhtarlıklar eliyle temizlendiğini, bazılarının Belediyeler eliyle yollar ve düzenlemeler yapılarak güzelleştirildiğini görüyoruz. Ancak soygun ve yıkım görüntüleri ile karşılaşarak üzülüyoruz. Büyük kısmının yıllar önce gerçekleşmiş olması yüreğimize biraz olsa su serpiyor.

Definecilerin, özellikle Türk tamgalarından bir çoğunu birer define imi sanması, Bazı Türk Kurganlarının yönlerinin değişik olmasına aldanmaları ve Türk tarihi konusunda bilgilerinin olmaması nedeni ile Türk (Oğuz – Alevi Türkmen – Yörük, Nogay, Kırım, Tatar) gömülerini de soymaya çalışması ve bunun sonucunda yıkım gerçekleştirmeleri anlaşılacak şekilde gözlemleniyor.

Gömü alanlarımızda yeni gerçekleşen yıkımlar, definecilerden daha önemli bir konuyu gündeme getirmemize neden oluyor. Bunlardan biri, gömü alanı temizlediğini düşünen muhtarlık ve belediyelerin çok eski gömü ve başlık taşlarını da otlar, pislikler ve çakıllar ile birlikte atmaları. Bu çalışmalar sırasında kırmaları ve parçalamalarından kaynaklı. Diğeri ise tam tersine hiç temizlenmeyen gömü alanlarının doğal yollarla toprak altında ve su altında kalması, yazı ve tamgaların aşınması, parçalanması ve yok olması nedeniyle gerçekleşen yıkımdır.

Tüm bu bilgiler için gerekli yazılar hem yerlikler ve günlükler üzerinden yayınlanarak hem de gerekli kurumlara yollanarak gerçekleştirilecektir.

  • Kürşad BAYTOK

Paylaş :

  • Facebook
  • Twitter
  • Tumblr
  • Pinterest

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Adana’da UÇ başlı Kurgan taşı geleneği

06 Perşembe Ağu 2015

Posted by Türk in Makaleler

≈ Yorum bırakın

Etiketler

adana, ayaklık, balbal, başlık, Bilge kağan, burana kulesi, dib yabgu, ebul gazi bahadır han, gün han, islam, kanat, kaya, kazakistan, kül tigin, kürşad baytok, kurgan, kuş, mezar, mezar taşı, oğuz kağan, tamga, tanrı, taraz, taş, Türk, tengri, tulpar, uç, uçucu, yaşam ağacı

Untitled 1

Yukarıda Adana İlimizde bir mezar alanında görüntülediğim UÇ başlı taştan oyulmuş mezar taşı yer almaktadır. Görüntülediğimiz mezar başlığı, günümüz mezar başlıklarına benzemiyor. ÜÇ sivri UÇ lu ve BAŞLIK şeklinde yapılmış olan mezar taşı, büyük bir kültürün yansımalarını, Anadolu topraklarında çok yakın bir döneme getirip varlığını açıkça göstermektedir ki bu Büyük Türk Ulusu’nun kültürüdür ve binlerce yıldır hiç yok olmadan Türkler ile birlikte yolculuk yapmaktadır. Vatan topraklarımız son 100 yıl içinde mezar başlarına dikilmesi sürdürülen balballar, yaşam ağaçları, UÇ başlı başlıklar, tamgaları ve bunların çizimleri ile doludur. Yaşamayı sürdüren ve bizi biz yapan kaynakları bize olanak sağlayan mezar ve kurgan yapılarımızdaki uygulamalar,medeni ve görsel güzelliği olduğunu sandığımız mezar yapıları ve başlıkları ile yer değiştirip bozulmaya yüz tutmuş olsada varolanları korumamız ve elimizden geliyorsa “mezar yontuları kültürümüzü” sürdürmemiz, bu topraklara bırakmamak üzere sımsıkı tutunmamızı sağlayacaktır.

UÇ tamgası – UÇ başlığının, tüm bunların mezarlarda kullanımı içinde olmak üzere, bu tamganın üzerine yüklendiği ayrıntıları anlatan bir yazı yazmıştım. Buradan ulaşabilirsiniz : https://onturk.org/2014/08/28/uc/

Türk mezarlarında dolaştığınızda bazısında baş ucuna ve ayak ucuna konulan tahtalar görürüz. Bunların başucunda olanı Balbal – kişi yapısında, ayak ucunda olanı ise doğrudan UÇ yapısında kesilmiştir. Bazı durumlarda bu tam tersi de olabilir. İslam inancına bağlamaya çalışanların yanında neden bu yapıda olduğunu bilmeyen ve gelenek olduğunu söyleyenler var. Evet bu bir gelenektir, Tengriciliğin bir ürünüdür. Başucu ağacı 3-5-7 daldan oluşan bir yaşam ağacıdır. – Kürşad BAYTOK **

Türk’ün Asya’dan Anadolu’ya ve Avrupa’ya uzanan sayılamayacak kadar çok kültürel değerinin yalnızca birini barındıran UÇ tamgasının kullanım alanları çokçadır. Bugün Anadolu’daki Türk varlığı oluşumunun ve yerleşiminin yalnızca 1071 ile sınırlandırılamayacağını çok iyi biliyoruz. Son yıllarda üretilen ve sunulan onca kanıta rağmen, MÖ ki yıllarda Kafkasya’dan Avrupa içlerine uzanan bu büyük Ulusun Anadolu’ya uğramadığını ya da burada daha erken akrabalarının ve göçlerinin bulunmadığını düşünmek artık hiç gerçekçi ve bilimsel durmuyor.

Tahta kesim, taş yontusu ve taş kazıma UÇ başlıkları, ayaklıkları yanında doğrudan UÇ tamgaları da yer almaktadır. Bunların tamamı birbirinden ayrılmayan ancak değişik yöntemleri içinde barındıran uygulamalardır.

Oğuz torunları Türkmen ve Yörükler, ongunlaşmış olan bu tamgayı gittikleri  yerlere taşımışlar, sözlü ve düşsel yapıda bırakmayarak ataları gibi başta Anadolu’da yer alan Mezar taşlarına tamga olarak vurmuşlardır. Bu tamgaları (UÇ tamgası ve benzerlerini) özellikle Anadolu’nun batı kuşağında sıklıkla görmekteyiz. – Kürşad BAYTOK **

Türk bölgelerinde tarih boyunca UÇ başlıkları kullanılır. Uç başlıkları, sahibi yaşarken bir başlık olarak kullanıldığı gibi, betimlemelerde ve yontularda da kullanılır. Mezar kültürü de kullanım alanı  unsurlardan ayrı değildir. Örneğin, Bilge Kağan’a ait olduğu sanılan “altın başlık”, UÇ betimlemesinin yer aldığı bir Tulpar yada benzeri bir uçucu ile betimlenmiştir. Bu uçucu ağzında değerli bir de taş taşımaktadır (sağ alttaki görsel). Başlığa önden bakıldığında ayrı bir UÇ yapısı daha göze çarpar (sağ üstteki görsel). Genel olarak bakıldığında ise beş ayrı daldan oluşan bir yaşam ağacıdır. Kül Tigin’in büst yontusu olarak düşünülen yontunun üst kısmında UÇ tamgası yapısında Kartal ya da yine Tulpar benzeri bir betimleme yer alır (sol görsel) Orkun’da yer alan kaya betimlemelerinde UÇ başlığı takmış kişiler vardır. Bu kişiler sıradan kişiler değillerdir. Kagan, Katun, Beğ, Kam gibi UÇ başlıklı yontusu ve betimlemesi yapılmaya değer önderlerdir. Hem yaşarken hem de yontu ve kaya betimlemelerinde kullanılan bu UÇ başlıkları o kişinin gökselliğini ve önderliğini anlatır.

Untitled 2

Aşağıda Oğuz Kagan’ın oğlu Gün Han (sol görsel) ve yanında Dib Yabgu ile onun oğullarının başlıkları betimlenmiştir. (Bet ile ilgili en erken betimlemeler : Ebul Gazi Bahadır Han, Türkmenlerin Şeceresi beti altından)

dip yapgu gun han

Aşağıda Kazakistan, Taraz yakınlarında bulunan kaya üzeri kazıma tekniği ile yapılmış olan UÇ başlı bir yontu yer alıyor. (Görsel : COPYRIGHT:© 1998 Wayne Eastep Wayne Eastep)

tarazbalbal

Adana’da görüntülediğimiz mezar başlığı kullanımı, Burana kulesi çevresinde kaya kazıma ile yapılmış olan balbal türevi bir başlıkta çok açık görebiliyoruz. Kişi bir UÇ başlığı ile betimlenmiştir. UÇ başlığı (yaşam ağacı yapısı) yada ayaklığı ise başta ağaç olmak üzere Anadolu’da çok sık kullanılmaktadır…

Untitled 3

Başlıklara yontu, kaya oymaları yada kağıt üzerinde 2 boyutlu bakıldığında ÜÇ UÇ lu başlık görüntüsünün, Bilge Kagan’ın başlığında olduğu gibi 3 boyutlu da düşünülmelidir çünkü yan ve arkaya uzanan bir yapısı da olabilir. 3-5-7-9 gibi kutlu sayılarımızla oluşturulmuş, yaşam ağacı yapısını ve göksel anlamları içinde barındırarak kullanıldığı düşünülmeli. “UÇ” anlamında bir değişiklik olduğunu düşünmeden unutulmamalı ki UÇ aynı zamanda yaşam ağacının da UÇ noktasıdır ve yaşam ağacı betimlemeleri Türk mezar taşlarında kullanılmaktadır. Gerçekçi ve bilimsel bakış açısı bu yüzden çok önemlidir. Bulgulara boyut ve tarihi gerçeklik katmadan sadece “benzetme” ile yaklaşmak tehlikelidir.UÇ tamgası betinin birden fazla anlamı olduğunu  “UÇ TAMGASI BETİ “ başlıklı yazımda değinmiştim. **

Önemle üzerine eğilinmesi ve düzeltilmesi gereken bir bet daha açığa kavuşmuştur.  Yabancı yazımlar ve onlardan beslenerek araştırma ya da  tarih yorumculuğu yaptığını sanan kişiler, rastladıkları her UÇ – ÜÇ başlıklı betimlemeyi Tanrıça ya da Umay ile  isimlendirirler.  Çok açıktır ki bu başlıkların büyük bir kısmı somut olarak da betimlendirilmiştir. Kagan, Katun ve onların çocukları, Beğ, Kam gibi yaşayan ve bu başlığı “göksellik ve önderlik” başta olmak üzere daha bir çok somut anlamı içeren bir yapıda “başlık – taç” olarak  kullanmışlardır. UÇ başlığı takanların “genç – yaşlı erkil ” ve “genç – yaşlı dişil” oldukları  yukarıdaki  örnek olarak verdiğim bulgularda ve belgelerde çok açıktır. Atalarımızın yaşarken başlarına taktıkları ve UÇtuktan (öldükten) sonra betimlemelerinde kullandıkları UÇ başlıklarının ve kişisel görsellerinin “Tanrıça” adıyla uydurularak adlandırılması yanlıştır. Türk yontu geleneğinde hiç kullanılmamasını düşündüğüm “Tanrıça” sözcüğü ya da aslında Umay için bir balbal yapılmış olması ve bunlar için bir mezar başlığı konulduğunun düşünülmesi belgelenmiş değildir. Anlamsızdır da.. Balbal ve mezar başlığının “amacı” bunlar değildir..  Ayrıca “Tanrıça” sözcüğü dilimizden hızlıca atılması gereken uyduruk bir sözcüktür. Bkz : https://onturk.org/2014/05/14/tanrica-uydurmasi-uzerine/ 

** https://onturk.org/2014/08/28/uc

– Kürşad BAYTOK

Adana görsel çekimleri ve arazi taraması : Kürşad BAYTOK, Mahmut ÖZKUR

Paylaş :

  • Facebook
  • Twitter
  • Tumblr
  • Pinterest

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

UÇ

28 Perşembe Ağu 2014

Posted by Türk in Makaleler

≈ 4 Yorum

Etiketler

12, 3, 7, 9, adak, alevi, alkış, arap, ayin, çadır, çaput, üç uç, balbal, burak, buğra, din, islam, kabe, kam, kam ayiin, katun, kaz, kağan, kültür, kürşad baytok, kurgan, mezar, mezar taşı, miraç, muhammed, otağ, puura, salar, salur, tarih, tavaf, Türk, türkmen, tengri, tengricilik, tin, uç, umay, yakarış, yaşam ağacı, yörük, şaman, şaman ayini, ıduk

uç üç

Görsel : UÇ ve ÜÇ UÇ'un evrensel var oluşu

Türkler, sonu ve bitim noktasını anlatmak için “UÇ” kök sözcüğünü kullanırlardı. Bu sözcük Türklerin en erken sözcüklerinden biridir. Bir dalın uç noktası o dalın UCudur. Bir dağın tepe noktası o dağın UCudur. Bir yolun görünen en ileri noktası o yolun hem sonu hem de UCudur. Kısacası UÇ, bir şeyin sonu, tepesi ve bir uzaklığın bitimi için kullanılır.

UÇ sözcük kökeni, yersel ve göksel olarak iki ayrılır. Yersel gereksinimlerin göğe olan ilgi ile buluştuğu yerde ise düşler başlar. Düşler, inancın kökeni ve kaynağıdır..

Yersel UÇ görünen nesneleri anlatır. Dağ ucu, dal ucu, yol ucu, saç ucu, boynuz ucu ve benzerleri. Bu yersel anlatımlar süreç içinde Göksel UÇ anlatımlarını ve her şeyin olduğu gibi görünen göğün de bir bitimi, bir UCu olmalıdır düşüncesini doğurmuştur. Bu yersel ve göksel bakış açısı ve kaynaşma süreci, düş içerikli anlatımların temellerine katkı yapmıştır.

Gökyüzü, bilinen en erken dönemlerden başlayarak kadim yıllar boyunca Türkler için kat kattır. Gökyüzünün bir bitimi, bir UCu vardır ve bu UÇta Tengri yaşar. İşte bu UÇ, ulaşılamayan, göz ile görünenin en sonunda, algılananın en ötesinde, tüm bunları yaratmış olan bir Tengri’ye yakışır ve onun yeridir.

“Yolun sonuna vardık!” sözü bir yolun UCuna gelmeyi anlattığı gibi, yaşamın bitimine ve UCuna gelindiğini de anlatmaktadır. Türklerde yaşamını yitiren kişi UÇmağa varır. Çünkü Tengri katındaki o yüksek onurun ve düşsel güzelliğin adı UÇmaq dır. Burası en UÇtur ve UÇulup varılacak olan en son yerdir. Yalnız yaşamını yitirip, tinsel (ruhsal) yolculuğa çıkan UÇmağa varır. İşte bu yüzden yüzeysel nesnelerin UÇmağı gösterenleri hep kutludur. Akçamın dallarının UÇları, Dağın tepesinin en UCu, Geyiğin ve Keçinin boynuzlarının UÇları. Tengri’ye uzanır ve ona ulanır. O, kutlu UÇmağı yurt edinen, çocuklarını da onuruyla birlikte oraya bekleyen biricik Türk Tengri’sidir.

Tengri’ye ulaşması istenen yazılar, tamga ve bedizler (resimler) dağların en UÇ yerleri seçilerek yazılır. Uzun süre bunları saklayacak koşullar ise buralardadır. Bu çalışmalar için en sağlam kayalar seçilir. Eğer yapılabilinirse Kurganlar bu UÇlara konulur ve tinlerin Tengri’ye UÇuşu kolaylaşır. Daha düz yüzeyli Kurganlarda ise yığma taş atılıp tepe görüntüsü verilerek bu algı sağlanır. Uçmağın yolu belirlenir.

Kişi tinini (ruhunu) tengrisine UÇurarak taşıyacak varlıklar ise yer yüzündeki At, Geyik, Turna benzeri düşsel varlıklardır. Bunlar Idukların tinleri olan düşsel kanatlı Puura ve Tulpardır. İleride daha bir çok UÇucunun bu işi yaptığı düşünülmüş ve Kartal, Şahin, Atmaca, Leylek, Kaz, Güvercin tinleri bile kutlanmıştır. Kişinin tini içinden çıktığında ya doğrudan kanatlanır yada onu bu tinsel UÇucular yükseltir. Bu iki düşünce Türkler arasında doğmuş ve ayrı ayrı kendine yer bulmuştur. Yeryüzünde yükselmeyi sağlayan tek organ kanat olduğuna göre tüm canlılar öldüklerinde tinleri kanatlanıyor olmalı yada onları bu yapıda bir canlı UÇurmalıdır. Tüm bu özgür yersel ve düşsel UÇucular Türk boylarına boy boy Ongun olmuşlardır. Kaz, kamların yeryüzünde kullandığı düşsel bir UÇucu, gökyüzü katlarında ve Tengri yolculuğunda kullandığı binek ise Puura dır. Kam, ölü kişinin tini gibi düşsel bir binek ile yükselir ve yaşarken Tengriye ulaşabilir.

“Anıg qutı uçtı; Onun kutu uçtu.” Yani var olan bir şeyin yok olup uçmasıdır. Aynı var olan bizlerin ölüm sonrası durumu gibi.

“Er attın qodı uçtı; Er attan aşağı düştü.” Var olan birinin başka bir yerden ayrılıp gitmesidir. Aynı kişi tininin bedenden ayrılıp gitmesi gibi.

Bu benzetmeleri bugün bile kullanıyoruz. Kişinin tininin bedenden ayrılma süreci bu nedenle UÇmaq olarak adlandırılır ve bir düşsel varlık ile UÇurulur. UÇarak ulaşılacak son yer olan Tengri’ye ve onurlu çocuklarına yakışan son katın adı bu yüzden UÇmaq tır. Buraya varmak için ise UÇmağa varmak gereklidir ki bunun için ölümün adı da budur! Türkün kendi düşünde, algısında yarattığı ve süreçlendirdiği bu durum diğer inançların çoğunda Cennet olarak adlandırılan yerdir.

Baharı anlatan bir koşukla ulaşılacak son yer olan UÇmaq işte böyle benzeştirilir;

Türlük çeçek yazıldı; Türlü çiçek açıldı

Barçın yadım kerildi; Sanki kilim serildi

Uçmaq yeri körildi; (Bu güzelliğe bakınca)Uçmak yeri görüldü

Tumlıg yana Kelgüsüz; (Bahar o kadar güzel ki) Kış gelmeyecek gibi

Tüm bu UÇma, UÇucu, UÇmaq, Uçmağa varmak, UCa ulaşmak düşünceleri bir gereksinimi de beraberinde getirmiştir. O da bu düşünceleri canlı tutmak, aktarmak, anlatmak ve dilemek amaçlı yapılan UÇ’un görsel yansıması olan UÇ TAMGASI dır.

Bu görünen yersel ve göksel düş yapısı kendine bir betimleme bulmuştur. UÇ Tamgası, UÇ düşüncesini belirli aralıklarla ve dönemlerde söz ile dile getirmekten çok, kayalara vurulduğunda hiç bitmeyecek, kalıcı dileme gereksinimini karşılayacaktır. Tüm bu yersel ve göksel anlatımların bir anlamda dile gelmesidir. Tüm bu inançları içinde barındıran ve ileride daha da çoğunu barındıracak olan bir tamgadır. En köklü sözcük ve anlamlardan biri olan UÇ artık en köklü Türk tamgalarından biri olmuştur.

Yükseliş, Tengriye varış ve Tengri katını anlatan kutlu UÇ tamgası bir çok kültürel alanda Ongunlaşarak kullanılmıştır.

Ongunlaşmak, bir tamga ve bedizin uzun bir dönemde daha ayrıntılı ve kutlu anlamlar yüklenip, özünde Türk törüsünün, yaşamının, dilinin ve inancının yüksek algısı olan bir gösterge olma durumudur.

Ongunluğa ulaşan tamga ya da bedizler hem bireylerin toplumsal yaşam ve ordu hem de yönetim ve inanç çatısı içinde çokça kullanılırlar.

Kagan ve Katun UÇ Ongunlarını başlık ve giysilerinde kullanırlardı. Kunlardan ve Türük Devletinden (Göktürklerden) tutun, Selçukluların yontu (heykel) ve bedizlerine kadar bunun örnekleri bolcadır. Iduk düşlerinin görünümleri de bu imgeleri kullanıyor olmalıdır ki Umay Iduk da bu UÇ Ongunu ile betimlenmiştir. Umay Iduk gibi olan Katunlar da kutsal Ongunları başlık ve giyimlerinde kullanırlar. Tengri  gibi olan Kaganlar ise UÇmaq bilincini yine başlık ve giyimlerinde yansıtırlar. Özellikle UÇ Beğleri ve ileri dönemlerde tüm Beğler de bu UÇ Ongununu kayalara vurur, UÇ Beğliği olmasından dolayı genel bir boy göstergesi olarak kullanır ve yine giyimlerine bezerlerdi. Bu durum UÇ ve diğer kutlu Ongunların duvar, giyim, kilim süslemelerinde sıkça uygulanan bir bezeme geleneğini de ortaya çıkarmış olmalıdır.

Uç Tamga kökeni ve Ongunu, Oğuz Türk boylarının en eskilerinden ve geniş alana yayılmış Salur (Salar – Salgur) boyunun da tamgası ve göstergesi olmuştur. Bu çok anlaşılır bir durumdur ki ; bu kadar geçmişe giden, hiç durmadan yayılan ve ilerleyen Salurlar kendi UÇ Beğlikleri, UÇ Urukları  ve otağları ile bu tamgayı çok geniş bir döneme ve bölgesel alana yaymışlardır. Asya’nın en doğusundan ve Kadim Türkistan’ın, sözde Çin’in içlerinden çıkıp, Anadolu’nun en batısına ve Avrupa’nın içlerine kadar yolculuk etmiştir.

Süngüş (savaş) alanlarında Türk ve Moğol Tuğ başlıkları ve Tolgalar çok sık görülür.

  • Toplumsal yaşam alanında Türkler UÇucular gibi özgür bir yapıda yayılır ve yersel gereksinimlerini karşılarlar. Bu nedenle tüm Türk boylarının göstergeleri UÇucu Ongunlarıdır.
  • Süngüş alanlarında yaşam gereksinimlerini karşılamak ve yaşamlarına yerlik edecek Törüyü yaymak için çarpışırlar. Ata topraklarını kendilerine bağlayarak bir UÇ Beğliği, UÇ Boy ve Uruklarını oluştururlar.
  • Tinsel anlamda ise bu süngüş  içerisinde UÇmak Türk erleri için bir onurdur. Adının unutulmamasını, ocağının, boyunun hem o gün hem de gelecek nesiller tarafından kutlanmasını sağlar.
  • Göksel ve düşsel anlamda UÇmağa ulaşmak, Tengri katında yer almak her şeyin üstündedir.

UÇ başlı Bir Süngüş Tuğu, içinde tüm bu anlamları barındıran bir Ongun olarak Erlere erdem, güç ve amaç verir. Tuğlarımız, tamga ve ongunlarımız tarih boyunca Türk’e güç vermiş, ışık tutmuş, yüksek bir algı sağlayıp geçmişi unutmadan geleceğe de yön vermiştir.

İşte bu tamga aynı süreçte başka bir anlamı da beraberinde taşıyacaktır. Bu ÜÇ sayısıdır. ÜÇ sayısı Türk’e her nereye bakılırsa bakılsın algı olarak UÇ’u çağrıştıracak, ÜÇ ile UÇ’u bir gösterecektir. Ses, tamga ve anlam birliği açısından benzeştirecek ve sürdürecektir.

Bet başlığında iki ayrı UÇucu betimlemesi bulunmakta. Bir Kuşu UÇucu yapan ana özellik kanat çırparak yükselmesidir. Kanatların yukarıda ve aşağıda olduğu iki ayrı UÇuş görüntüsü UÇma işini görsel olarak ortaya koyar. Yukarıda tamganın kullanılan ilk imleri ve günümüze kadar gelen UÇ – ÜÇ süreci sıralanmıştır. Düşünüldüğünde kuşkusuz ÜÇ sayısının kökeni Türk dili ve abecesi içinde bulunacaktır. Bu kök, Türk’ün yaşamı ve düşünü içinden çıkmış olan bir yapıdır. Başka Ulusların dil yapılarının kökenine inildiğinde ise ÜÇ sayısının anlamlandırılmasının olanaksız olduğu ve başka kültürden ( Türk kültürü ) edinildiği açıktır. Üç sayısının anlamını yalnızca Türk Dili ve abecesi verebilir.

Oğuz torunları Türkmen ve Yörükler, ongunlaşmış olan bu tamgayı gittikleri  yerlere taşımışlar, sözlü ve düşsel yapıda bırakmayarak ataları gibi başta Anadolu’da yer alan Mezar taşlarına tamga olarak vurmuşlardır. Bu tamgaları özellikle Anadolu’nun batı kuşağında sıklıkla görmekteyiz.

Türk mezarlarında dolaştığınızda bazısında baş ucuna ve ayak ucuna konulan tahtalar görürüz. Bunların başucunda olanı Balbal – kişi yapısında, ayak ucunda olanı ise doğrudan UÇ yapısında kesilmiştir. Bazı durumlarda bu tam tersi de olabilir. İslam inancına bağlamaya çalışanların yanında neden bu yapıda olduğunu bilmeyen ve gelenek olduğunu söyleyenler var. Evet bu bir gelenektir, Tengriciliğin bir ürünüdür. Başucu ağacı 3-5-7 daldan oluşan bir yaşam ağacıdır. Yaşam Ağacı aslında UÇ tamgasının türevidir. Akçam yaşam ağacı olarak betimlenmiştir. Dal yapısı ile göğ katlarını 3-5-7-9  sayıları ile yansıtması ve göğe uzanması ile kutlu sayılmış, çaputlar ile dilekler dilenmiş adaklar adanmıştır. Terk edilemeyen bu gelenek, göçülen topraklarda ve Akçam-Çam olmayan bölgelerde başka kutlu ağaçlar ile sürdürülmüştür. UÇ ve Yaşam ağacı gelenekleri tüm ayrıntıları ile günümüzde bile sürdürülmektedir. Bu ağaçlara yakarılır, alkış tutulur, dilekler dilenir, çaput bağlanır ve bu dilek yüklenen çaputların Tengri’ye ve tinsel diğer katlara UÇacağı düşünülür.

Türk inanç değerlerinin iki ayrı şekilde sürdürülmesi:

Birincisi;

Doğrudan Türk yaşamı ve düşünü içinden çıkan özümüze ait yapıları, başka inançların içinde de korumamız ve yaşatmamız üzerinedir. İslam İnancının UÇ ongununa etkilerini inceleyerek başlayalım. İslam inancı onguna yeni bir ÜÇleme eklemiş, her bir UCu yeni bir anlam kazanmıştır. Türk düşünündeki kutlu ve tinsel Kaz algısı etkisiyle UÇ, bir Kazayağı olmuş, Türkmenlerin bir bölüğü bu adla da anılır ve bulundukları yerlere Kazdağları başta olmak üzere benzeri adları verir olmuştur. Türklerin doğa yapılarına verdikleri ve kadim geçmişlerinden, topraklarından getirdikleri adlandırmaları boldur. İslam ile birlikte UÇ tamgasının artık her bir UCu “Allah, Muhammed ve Ali” adlarını almıştır. Sadece bu bile UÇ ile ÜÇ arasında algısal bir sürekliliğin olduğunun kanıtıdır.

Oğuz Kagan, Dede Korkut ve Manas anlatılarında ÜÇ sayısı ile sıklıkla karşılaşılır. Oğuz Kagan anasından ÜÇ gün süt emmez. ÜÇ gün üst üste gördüğü düş kendisine bildirilir. İki eşinden ÜÇer çocuğu olur. Gök, Dağ, Deniz ve Gün, Ay, Yıldız dır. ÜÇe bölünen bir yay ve ÜÇ OK anlatıları da vardır. Dede Korkut ve Manas anlatılarında ÜÇ sayısı onlarca kez işlenmiştir.

Müslüman Türkler “Allah’ın hakkı ÜÇtür” derler. Neden ÜÇtür? Arap toplumlarında bu gibi sözlü ve uygulamalı düşünceler yoktur. Var olanlara için ise hep “hurafe” derler. Aslında bu durum Kam’ın Tengri’ye ÜÇ kere baş vurmasından kaynaklıdır. Kam yakarış içinde “ÜÇ kere sana başvururum” dedikten sonra ÜÇ kere de “ALAŞ” der, yakarış ve dilekleri Tengri’nin ALmasını ve onun katına UÇarak AŞmasını ister. Yakarışında “ÜÇ katlı yakalı elbisenin” en önemli armağan olduğunu vurgular. Kam gök katlarını tek tek çıkarken ÜÇüncü katta artık Adak bineğinin tini yorulur ve bundan sonrasını daha önemli göksel ve tinsel binekler alır. Demek ki ÜÇüncü kat sonrası, yersel bağın tamamı ile koptuğu ağır bir düşsel yapıdır. Kaybolmamış düşsel değerlerimiz, dilimiz, yaşamımız, anlatılarımız ve tüm bu kültürel genlerimiz ile birlikte var olmayı sürdürmüşlerdir.

Göz değmesini önlemek adına ÜÇ kere tahtaya vurulur. Aynı tutum Amerikan yerlilerinde de vardır ve şu anki Amerikan kültürü içinde de yer alır. İslam inancı “nazar var mı yok mu?” diye tartışa dursun, Türklere göre göz değmesi ve bundan sakınılmasını sağlayan bitki ve taşların yapıları binlerce yıllık inançtır ve düşlerinin içindedir.

Mezar taşı  kültürü İslami midir? Arapların böyle bir geleneğinin olmadığını biliyor muydunuz? Doğrudan gömü kültürlerinin olduğundan bile söz etmek zordur. Onlar için kişinin toprağa sokulup, toprağa en kısa sürede karışması yeterlidir. Gömü kültürü bizim kendi değerlerimizdendir. Gömünün tinsel ağırlığından mezar açılmasına, ölünün gömülmesinden mezar başlığına kadar olan tüm işlemler günümüzde islam inancına bağlanmıştır. İslam inancı ötesinde Türklerde gömülen kişi ve yeri unutulmamalıdır, UÇuşunu kolaylaştıracak ve UÇmağa vardıracak olan her şey yapılmalıdır;  Kişi başlı, UÇ türevlerinden yapılan ayakUÇlarında UÇ tamgası kullanılmalı, göksel ve düşsel ongunların vurulduğu mezar taşlı ve tepeleme toprak yada taş doldurulan gömüler ile gerçekleşmelidir.

İkincisi;

Önatalarımızın kültürel yayılmacılık yolu ile iye oldukları varlıklarını diğer kültür ve inançlara ulaması .

Örneğin, çok daha erken dönemlerde Kenger (Sümerliler) inancı “yeri göğü ve arasındakileri birbirinden ayırarak” kendi inançları ile bir ÜÇleme ortaya koymuştur. Türk Bengütaşlarında yer alan “üstte Kök Tengri, altta Yağız Yer ve ikisi arasında Kişioğlunun yaratılma” yapısından söz ederken, Semavi sayılan inançlarda ise “yaratıcının yerin, göğün ve ikisinin arasındakilerin rabbi” olduğu yazmaktadır. Kadim dönemlerden günümüze kadar aktarılarak gelen bu düşünceler yersel, göksel ve yaşamsal bir ÜÇleme oluşturmuştur. Ancak yüzyirmi yıl öncesine kadar Kenger yazıtları üzerine çalışma yapılmadığı, Türk Benggütaş çözümlerine kavuşmadığımız dönemde bunu bir İslami bilgi olarak öğrenip, yalnızca semavi sayılan inançların ortak bir bildirisi olarak görmüyor muyduk?

İslam inancı ve araplar peygamberi Burak ile göğe çıkartır ama düşsel Burağı anlamlandıramaz. Bir aracın neden gerekli olduğunu sormaz. Her yerde olduğu yazılan yaratıcı için neden UÇmak gerektiğini düşünmek istemez. Neden göğün 7 kat olduğunu sorgulamaktan kaçınır. Her katta peygamber neden birileri ile söyleşmek zorunda kalmıştır bilinmez. Ama Türk inancı ve düşsel yapısında tüm bunların bir yanıtı vardır. Çünkü bu anlatılar Türk’ün binlerce yıldır uyguladığı Kam yakarışı ve Tengri katına yapılan tinsel bir yolculuğun izleridir. İşte bu ve benzeri betler Türklerin sonradan tanıştığını sandığı ama kendi yarattığını unuttuğu evrilmiş ve yayılmış olan değerleridir.

Yine İslam inancında Kabe’nin çevresinde 7 kez dönülmesine yanıt bulunamaz ve çeşitli açıklamalar ile karmakarışık bir duruma getirilmiştir. Yanıt şaşırtıcıdır ki  yine Türk inancı ve düşünü içindedir. Kam, gök katlarına çıktığı yakarış alanı yada Otağı çevresinde 7 kere hızlıca yürür yada koşarak döner. Bu dönüş dileklerin 7 kat göğe tek tek çıkmasını ve aşarak Tengri’ye varmasını sağlayacaktır. Bilinemeyen budur !

Yukarıda yer alan yersel ve göksel değerler bize göstermektedir ki, Türk düşünleri, tamga ve ongunları yaşanılan bölge neresi olursa olsun, içinde bulunulan inanç ne olursa olsun yaşamayı ve var olmayı sürdürürler. Evrilirler, yoğunlaşırlar, yayılırlar.. Özümüze ait olduğu için Türklerin yaşamı ve düşünü içinde, yeryüzünün her yerinde var olurlar.

– Kürşad BAYTOK

Paylaş :

  • Facebook
  • Twitter
  • Tumblr
  • Pinterest

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

Adana’da Türk tamga yazılı taşlar

28 Cuma Şub 2014

Posted by Türk in Makaleler

≈ 1 Yorum

Etiketler

abece, adana, bediz, kaya, kün, kürşad baytok, kurgan, mezar, ol, tamga, taş, Türk, uç, yazı

1688140_218126011710952_1561654057_n

Adana’nın eski bir mezar alanında bulduğumuz ve üzerinde Türk abecesi ile “ÖL” yazan kurgan taşı. Bu Kurgan taşı parçasının olduğu yerin yakın göçlere bakılarak en erken 130 yıllık olduğu düşünülmekte. 300 yıl dolayında tarih vurulan kurgan taşlarına ve genellikle büyük Türkistan bölgesinde kullanılan yazılarla tamgalara bakıldığında, bu kurgan alanının daha eski dönemlere ait olduğu ve yeni göçlerle de işlevini sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Görselde yer alan ve Türk abecesi vurulmuş olan kurgan taşından da anlaşılacağı üzere; bu kurgan alanı 300 yıldan da oldukça çok gerilere giderek, 1071 öncesi erken Türk dönemlerine kadar uzanmaktadır. Bu bölgede daha onlarca Türk tamgaları bulunmakla birlikte; balbal yapılı, KÜN ve UÇ ongunlu kurgan taşları yer almaktadır. – Kürşad BAYTOK

Paylaş :

  • Facebook
  • Twitter
  • Tumblr
  • Pinterest

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...
← Older posts

Son Yazılar

  • Omaha Yerlileri
  • Güneşimiz
  • BALBAL
  • Soba (gülmece)
  • Taşağaç
  • “Banu – Kürşad”yazımlı Büke Bedizi
  • Nevada Kaya Bedizi
  • Tine (Navaho) Kabı
  • Soçi’de Türk Geyiği
  • Göbeklitepe’den
  • Bering Boğazı
  • Taşkaya / Adana
  • Anzak Bisküvisi 100. yıl sunumu
  • Taş üstünde Taş
  • Thor Heyerdahl ve Gobustan’ın gizleri
  • “Türkçe Macaristan’da seçmeli ders oldu” Haberi
  • Zeki Velidi Togan’ın Mustafa Kemal’e yazdığı mektup
  • Ukrayna’da Türk Balbalları
  • “Balbal, Gizli Moğol Likörü” tasarımı
  • “Moğolistan’da 1500 Yıllık Türk Mumyası Bulundu” Haberi
  • Adana Balbalları
  • Yada Taşı
  • Kozintsev’in Kam Davulu
  • Sıdıka Hanım ve kürt çeteleri
  • “4500 Yıllık Bebek Mezarındaki Figürinler Kötü Ruhlara Karşı Olabilir” Haberi
  • Hiçbir şart Türk birliğine engel olamaz!
  • “Çin’de 2000 Yıllık Altın Rengi At Kalıntıları Bulundu” Haberi
  • Çift Ağızlı Büke Kulplu Betimleme
  • “Kelt Sanatının Asya ile Bağlantısı Olabilir” Haberi
  • Sarmaşık

Arşiv

Tags

abide altay amerika anadolu arkeoloji asya at atatürk ay azerbaycan balbal bediz bengütaş bitig bozkurt damga dil etrüsk göktürk göktürkçe güneş Haluk Tarcan heykel Hun iskit kam kaya kazakistan Kazım Mirşan kağan kaşgarlı mahmud koşuk kurgan kün kürt kürşad baytok kırgızistan kızılderili mezar moğolistan ok on orhun orkun osmanlı oz oğuz petroglif resim rusya saka sibirya sümer tamga tanrı tarih taş tengri tuva Türk türk abecesi türkistan türkiye türkmen türkçe türük Türük Bil uygur uç yazı yazıt ÖnTürk çin çizim şiir

Dipçe :

Türkçülük; her türlü siyasi görüşün ve anlayışın üzerinde bulunan ve her Türk’ü doğuştan bağlayan bir kişiliktir, Türk’ün yaşama bakış açısıdır. Her Türk nesneye ve tine bakış açısı ne olursa olsun doğrudan Türkçü olmalı ve Türkçülük için çalışmalıdır.. Türk’ün en kutlu yaşam amacı bu olmalıdır. - Kürşad BAYTOK

Youtube Bağlantımız

Facebook Bağlantımız

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Vazgeç
%d blogcu bunu beğendi: